Taner Görüryılmaz Taner Görüryılmaz

Korkunun Anatomisi: Hayatta Kalma İçgüdüsünden Modern Anksiyeteye

Korku, çoğu zaman zayıflık gibi görülür ama aslında milyonlarca yıldır hayatta kalmamızı sağlayan en temel içgüdümüzdür. Peki hiç korku hissetmeyen insanların var olduğunu biliyor muydunuz? Onlar için uçaktan atlamak ya da bıçaklı bir yabancıyla karşılaşmak sıradan bir deneyimden farksız. Bu yazıda, beynimizin korkuyu nasıl ürettiğini, neden bazen aşırıya kaçtığını ve modern toplumda korkunun hala neden hayatımızı şekillendirdiğini keşfedeceksiniz. Belki de asıl soru şudur: Korku olmadan gerçekten yaşayabilir miyiz?

Devamını Okuyun
Taner Görüryılmaz Taner Görüryılmaz

Başarı Masalı: Meritokrasinin Görünmeyen Bedelleri

“Çalışırsan başarırsın” sözü kulağa adil geliyor, değil mi? Oysa meritokrasi inancı, hem gerçeği çarpıtıyor hem de insanları ağır bir yükün altına sokuyor. Başarı çoğu zaman yalnızca çabanın değil; şansın, toplumsal koşulların ve görünmez desteklerin ürünü. Bu yüzden “herkes hak ettiğini alır” fikri, eşitsizlikleri gizleyen bir masaldan ibaret. Bu yazı, meritokrasinin neden yalnızca yanlış değil, aynı zamanda birey ve toplum için zararlı olduğunu inceliyor.

Devamını Okuyun
Taner Görüryılmaz Taner Görüryılmaz

Her Şeyi Bildiğini Sanmak: Gerçek Bilgeliğin Önündeki En Büyük Engel

Çoğu zaman çevremizde en yüksek sesle konuşanların aslında en az bilgiye sahip olduğunu görürüz. Psikolojide “bilgi yanılsaması” ya da Dunning-Kruger etkisi olarak bilinen bu durum, kişinin hem bilgisiz hem de bilgisizliğinin farkında olmamasıyla ilgilidir. Gerçek bilgiye sahip olanlar ise genellikle daha çok şüphe duyar, sınırlarını bilir ve bu yüzden sessiz kalmayı tercih eder. Peki sosyal medya çağında herkesin uzman gibi konuştuğu bir dünyada, bilgeliği yanılsamadan nasıl ayırt edeceğiz? Bu yazı, bilginin paradoksunu ve “bilmiyorum” diyebilmenin neden gerçek bir güç olduğunu inceliyor.

Devamını Okuyun
Taner Görüryılmaz Taner Görüryılmaz

Tükenmişlik Çağı: Neden Hep Yorulmuş Hissediyoruz?

Her sabah yorgun uyanıyor, gün boyu koşturuyor ama yine de kendinizi tükenmiş hissediyorsanız, bu sadece sizin sorununuz değil. Modern çağın temposu, hepimizi görünmez bir baskının içine çekiyor: daha fazla çalış, daha hızlı ol, asla yetinme. Psikolojide “tükenmişlik sendromu” olarak adlandırılan bu durum, sadece bedeni değil zihni ve ruhu da tüketiyor. Peki neden hep yorgunuz ve bu çağ bizi nereye sürüklüyor?

Devamını Okuyun
Taner Görüryılmaz Taner Görüryılmaz

Beynimiz Gerçekten Bilgisayar Gibi mi Çalışıyor?

Beyin yıllardır bilgisayara benzetiliyor: veri işleyen, dosya depolayan, gerektiğinde geri çağıran bir makine gibi… Oysa hafızamız ne fotoğraf arşivi ne de bir hard disk. Belleğin ve düşüncenin gerçekte nasıl işlediğini görmek, bu güçlü ama yanıltıcı metaforu sorgulamayı gerektiriyor.

Devamını Okuyun
Taner Görüryılmaz Taner Görüryılmaz

Hep Aynı İnsana Aşık Olmak: Bilinçdışının Tekrar Oyunları

Bazı insanlar hayatları boyunca hep aynı tip ilişkilerin içine düşer. Partnerler değişir ama senaryo garip bir şekilde tekrar eder: yoğun çekim, ardından hayal kırıklığı ve tanıdık acılar. Psikoloji bu döngüyü “tekrarlama zorlantısı” ve “bağlanma örüntüleri” gibi kavramlarla açıklar. Kültürel mitlerden beynin ödül sistemine kadar birçok etken, insanı tanıdık olana geri çağırır. Peki bu zincir nasıl fark edilir ve kırılır? Yazıda bu sorunun izini sürüyoruz.

Devamını Okuyun
Taner Görüryılmaz Taner Görüryılmaz

Kıskançlık: Yetersizlikten mi, Yoksa Bağ Kurma Arzumuzdan mı Doğar?

Kıskançlık çoğu zaman olumsuz bir duygu olarak görülse de aslında çok katmanlı bir hikayesi vardır. Evrimsel psikolojiye göre kıskançlık, binlerce yıldır sadakati ve kaynakları korumanın bir yoludur. Psikanalitik bakış, bu duygunun köklerini çocuklukta sevgi kaybı korkusuna kadar götürür. Sosyal ve kültürel düzeyde ise kıskançlık, sürekli yaptığımız karşılaştırmalarla ve toplumsal değerlerle şekillenir. Peki bu duygu, yıkıcı bir tehdit mi yoksa kendimizi ve ilişkilerimizi daha iyi anlamamız için bir işaret mi?

Devamını Okuyun
Taner Görüryılmaz Taner Görüryılmaz

İki Ağır Duygu, İki Farklı Sonuç: Utanç mı Suçluluk mu?

Utanç ve suçluluk çoğu zaman birbirine karıştırılan ama insan hayatında bambaşka etkiler yaratan iki duygu. Suçluluk, yapılan bir hatayı fark edip telafi etme gücü verirken, utanç tüm benliği hedef alır ve kişiyi içine kapatabilir. Kültürel değerlerden evrimsel kökenlere kadar birçok boyutu olan bu duygular, ilişkilerimizi ve kendimizi nasıl gördüğümüzü derinden şekillendirir. Peki hangisi bizi dönüştürür, hangisi bizi çökertir?

Devamını Okuyun