Denemeler
Montaigne – Denemeler
Montaigne’in Denemeler’i, felsefenin yalnızca soyut tartışmalarla değil, gündelik hayatın en basit ayrıntılarıyla da ilgilenebileceğini gösteren bir başyapıt. Onu farklı kılan şey, filozof maskesi takmadan, bir insan olarak yazmasıdır. Zaaflarını, korkularını, küçük sevinçlerini saklamaz hatta tam tersine onları sergiler. Böylece okur, kusursuz bir düşünürün sesiyle değil, yaşamın ortasında kendiyle boğuşan bir insanın iç sesiyle karşılaşır.
Her denemesinde farklı bir konuya dokunur: ölüm, dostluk, çocuk eğitimi, alışkanlıklar, mutluluk, bedenin ihtiyaçları… Fakat başlıklar yalnızca bir bahanedir. Montaigne için asıl mesele, bu konular üzerinden insan doğasının çelişkilerini gözler önüne sermektir. Dostluk üzerine yazarken yakın dostu Étienne de La Boétie’yi kaybetmenin hüznünü dile getirir; ölüm üzerine yazarken ise “Ölüm bizi değil, yalnızca bizden sonrasını ilgilendirir” diyerek kendi korkusunu sorgular. Böylece bireysel bir deneyim evrensel bir içgörüye dönüşür.
Montaigne’in yazılarındaki en dikkat çekici nokta, samimiyet ve merakın birleşimidir. “Ben kitabımın kendisiyim” derken aslında felsefeyi kendi yaşamıyla yoğurur. “Başkasını değil, kendimi anlatıyorum” ifadesi ise onun yöntemin özünü özetler: kendini anlatırken insanın ortak doğasını açığa çıkarmak. Bu nedenle Denemeler, bir yandan kişisel bir günce gibi okunabilir; öte yandan insanlık durumuna dair büyük bir felsefi panorama sunar. Modern deneme türünün doğuşu da buradan gelir: Kendiyle konuşurken okuru da düşünmeye davet etmek.
Benim için Denemeler’in en değerli yanı, okuru yargılamadan, zorlamadan, yalnızca düşündürerek eşlik etmesidir. Montaigne’in satırlarını okurken onun zihninde dolaşırız ama asıl yolculuk kendi iç dünyamıza doğru olur. Bu yüzden eser yalnızca Rönesans’ın değil, insanlık tarihinin de dönüm noktalarından biridir.
Bugün hala okunmasının sebebi de budur. Çünkü Montaigne bize şunu hatırlatır: Felsefe, kütüphane raflarında duran kuru bilgiler değil; mutfakta, sokakta, dost sohbetinde, yatağımıza girdiğimizde aklımıza düşen dürüst sorulardır. Onun yazıları, hayatın ortasında felsefe yapmanın mümkün ve hatta gerekli olduğunu gösterir.