Doublespeak
William Lutz – Doublespeak
Bu kitabı önermemin temel nedeni, dilin yalnızca düşüncelerimizi aktardığımız bir araç değil, aynı zamanda düşüncelerimizi biçimlendiren bir güç olduğunu çarpıcı biçimde göstermesidir. Lutz’a göre “doublespeak”, yani çifte anlamlı, yanıltıcı ve manipülatif dil, modern toplumun en yaygın ama en görünmez sorunlarından biridir.
Siyasi söylemlerden başlayalım: “Sivillerin zarar görmesi” yerine “yan hasar” denmesi, işten çıkarmanın “yapısal uyum” diye sunulması, savaşın “barışı koruma operasyonu”na çevrilmesi… Hepsi, kelimelerin gerçeği nasıl perdelerken aynı zamanda duygusal tepkimizi de şekillendirdiğini gösterir. Reklamlarda ise “doğal”, “light”, “premium” gibi kulağa iyi gelen ama aslında içi boşaltılmış kavramların aynı işlevi gördüğünü fark ederiz.
Lutz’un asıl iddiası şu: Dil şeffaflığını kaybettiğinde, düşünce de bulanır. İnsan kendini net ifade edemezse, başkasının düşüncelerini sorgulama cesaretini de kaybeder. Bu yüzden doublespeak yalnızca bir iletişim sorunu değil, demokratik kültürün de temel bir tehdididir.
Klinik ve danışmanlık açısından düşündüğümde, bu mesele sadece siyaset ya da medya ile sınırlı değil. Bireyler de kimi zaman kendilerine doublespeak uygular: “Ben iyiyim aslında” der ama acıyı gizler, “biraz sıkışık bir dönem” diyerek depresyonu perdelemeye çalışır. Dil, kendi duygularımızla temasımızı da bulanıklaştırabilir. Bu kitap, önce dışarıdaki dil oyunlarını görmeyi, ardından içimizdeki dil çarpıtmalarını fark etmeyi öğretiyor.
Pratik olarak önerim: Bu kitabı okurken gündelik hayattan cümleleri küçük bir deftere not edin. Örneğin iş yerinde “maliyet optimizasyonu” dendiğinde bunun gerçekte ne anlama geldiğini yazın: işten çıkarmalar, maaş kısıtlamaları, fazla mesai. Reklamda “sıfır şeker” ifadesiyle karşılaşınca arkasındaki katkı maddelerini inceleyin. Bu küçük alıştırma, dilin büyüsünü bozmanın en etkili yolu.
Doublespeak, yalnızca dilbilim ya da iletişim öğrencileri için değil, her gün sözcüklerle çevrelenmiş hepimiz için kritik bir kitap. Gerçeği anlamak istiyorsak, önce sözcüklerin üzerindeki sis perdesini kaldırmayı öğrenmeliyiz. Lutz’un bize hatırlattığı gibi: Dil, hakikatin dostu da olabilir, düşmanı da. Onu nasıl kullandığımız, nasıl yaşadığımızı belirler.